23 Ocak 2013 Çarşamba

Dar Dar Zanga Zanga Libya 3

Bölüm 3
 
Bingazi'den yola çıkalı yaklaşık yarım saat olmuştu. Akdeniz’e paralel uzanan ve libyanın Tunus sınırına kadar giden yolda çölün hemen dibinden ilerliyorduk. Her 3-5 kilometrede kurulan kontrol nokralarında görevli siviller kamyonete bir göz attıktan sonra yolu açıyordu. Biz Bingazi'den uzaklaştıkça çöl sessizliği artıyordu oysa saatte yüz kilometre hızla kargaşanın tam ortasına ilerliyorduk. Hiç tanımadığımız insanlara hayatımızıemanet etmiştik onlarda hiç tanımadıkları insanlar için kendilerini tehlikeye atmışlardı. Bingazi-Ecdebiya arasında kayda değer bir şey yoktu ara sıra çöl kenarına kurulmuş 5-10 haneli köylerin içerisinden geçiyorduk istisnasız her evin çatısında Libya devriminin bayrağı asılıydı. Ara sıra gözümüze çarpan yanmışaraçlar veya tahrip edilmiş tanklar yol kenarını süslüyordu. İlk tanışmanın verdiği sessizlikle 2 saat'e yakın yol aldık. Dün gece tamamen ele geçirilen Ecdebiye'ye ulaşmıştık. Şehrin girişinde yüzlerce silahlı insan vardı. Kaddafi askerlerinden ele geçirdikleri zırhlı araçları tamir etmeye çalışıyorlardı ilk bakışta çapulcu sürüsünü andıran bu insanların gözlerinde düzenli bir orduyuşehirden çıkarmanın gururu vardı. Kameranın kayda girmesi ile sessiz olan alan bir anda karnaval yerine döndü. Silahlarını havaya kaldırarak dans eden gençler dün gece kazandıkları zaferlerini kutluyordu. Cephe hattına yakın bölgeden ilk yayınımı onlarca direnişçinin arasından yaptım. Söylediklerimi anlamasalar da onlardan ve devrimden bahsettiğim kesindi. O anda tüm dünyanın onlarıizlediklerini düşünüyorlardı. Kameranın peşini bir an olsun bırakmayan bu insanlar için yeni bir eğlence çıkmıştı günlerdir cephe hattında çarpışan direnişçiler mutluluklarını göstermenin peşindeydi. Canlı yayında boynuma libya bayrağı asan gençler bir yandan da elime silah tutuşturmanın peşindeydi. Onların sevinçlerini yadırgamıyordum ancak gösterilen ilgi bazen işimizi yapmamıza engel oluyordu. Doğu kapısnın savunma hattını oluşturan direnişcileri geride bırakarak yayının hemen ardından Ecdebiya'nın merkezine geçtik ancakşehirde yapılacak pek fazla bir şey yoktu. Keskin nişancilar nedeni ile kent merkezi terk edilmişti. Dükkanların tamamı kapalıydı ölüm sessizliğine bürünmüş şehirde hiç oyalandamadan cephe hattına doğru yola koyulduk bundan sonraki durak Brega olacaktı. Bir petrol kenti olan Brega'da Kaddafi savunması daha kuvvetliydi Halit şehrin doğu kapısının tamamen ele geçirildiğini söylemişti ancak kentin batısında hala şiddetti çatışmalar vardı. Ekip olarak isteğimiz bir sonraki canlı yayını cepheden yapmaktı çatışmaların ortasından.


Brega’nın doğu girişinde de Ecdebiya’dakine benzer bir görüntü vardı. Onlarca insan bir savunma hattı kurmuştu direnişçiler dışında şehrin batı yakasına geçişlere izin verilmiyordu. Çünkü savaşın en yoğun yaşandığı yer Eski Brega olarak adlandırılan batı kapısıydı. Siyasi kanadın cepheden rapor geçmesi için görevlendirdiği Halit'in izin alması uzun sürmedi bölge komutanıhayati tehlikesinin bulunduğunu hatırlattıktan sonra cepheye geçmemize izin vermişti asıl tehlike bundan sonra başlıyordu. Kimse korktuğunu belli etmese de araçtaki sessizlik her şeyi ele veriyordu doğudan batıya 20-25 kilometre daha gittikten sonra cephe hattına ulaşmıştık. Ortam bir film setini hatırlatsa da yaşananlar tamamen gerçekti. Ardı ardına ateşlenen uçak savarlar savaşın ciddiyetini gösteriyordu. O manzara karşısında verdiğim ilk tepki bir dua olmuştu. Ve o duayı Libya'da olduğum sürece dilimden hiç düşürmedim. '' Allahım ülkeme bu durumu hiç yaşatma.''


Saat akşam 18:00'’i gösterdiğinde yayına girdik. Brega’nın batıkapısında kontrol sağlanmıştı ancak Kaddafi'nin savaş uçakları ara sıra gökyüzünde görünüyor ve uçak savarlar ardı ardına ateşleniyordu. Karşı taraftan gelen havanların düştüğü yerden koca bir toz bulutu havalanıyor bağırış-çağırışların ardında ortalık normale dönüyordu. Yaklaşık 35 dakika cephe hattından yayın yapmıştık TRT-TÜRK görüntüleri uluslararası haber ajansları vasıtası ile tüm dünyaya gönderiliyordu. Yayın bittiğinde Brega'da da tüm kontrol muhaliflerin eline geçmişti. En donanımlı birlikler Raslahuf diye adlandırılan şehre ilerlemek için hazırlıklara başladı. Bizde Ertesi gün onlar ile beraber hareket edecektik bu geceyi Brega'da geçireceğimiz anlamına geliyordu.


Akdeniz'in hemen kıyısında tamamı tek katlı evlerden oluşan küçük bir kasaba görünümündeydi Brega. Genelde kent yakınlarındaki petrol tesislerinde çalışan mühendislerin yaşadığı şehir tıpkı Ecdebiya gibi boşaltılmıştı. İkisi fransız biri ingiliz 3 gazeteciyle birlikte Fathi El Tuwatti isimli bir Libyalının evine gelmiştik. Bir petrol şirketinde çalışan Fathi bizi cephe hattına getiren Halit'inde iyi arkadaşıydı. Biz alışkanlıktan yada yıkın kültürden olsa gerek gösterilen ilgiyi ve hizmeti pek yadırgamadık ancak batılı gazetecilerin şaşkınlıkları yüzlerinden okunuyordu. Akşam yenen yemeğin ardından Kenti terk etmemiş olanlar Fathi'nin evinde toplanmışKadafi'nin yaptıkları anlatılıyordu ve her kurulan cümle devrim hakkında ip uçlarıveriyordu. O gece en hararetli konuşmayı yaşı yetmişe dayanmış bir Libyalıyaptı. Yarım ingilizcesi ile önündeki masayı yumruklayarak konuşan yaşlı adam '' Ben ölürüm yerime oğlum o ölür yerine oğlu geçer de artık o katili bir daha buraya sokmayız'' diye haykırıyordu. Adamı anlayan anlamayan herkesin gözleri yaşarıyordu.


Gece hararetli konuşmaların ardından yatabileceğimiz bir başka eve gelmiştik Evin petrol şirketlerinde çalışmak için yurt dışından gelen işçilere ait olduğunu söylemişlerdi. Bu terk edilmiş evde istediğimiz kadar kalabilirdik. İhtiyacımız olan bir minder ve bir battaniyeydi. Evde bundan daha fazlası bile vardı. Onca telaş ve koşuşturmaca ardından yatığımız yer 5 yıldızlı otelden bile rahattı. Hatta dışarıdan gelen roket sesleri bile bu rahatımızı bozmaya yetmedi. Ertesi gün cephede koşuşturmaya devam edecektik.


Brega’yı terk ederken gün yeni ağarıyordu. Akdenizin kokusu ve çöl soğuğu eşliğinde Raslananuf'a doğru ilerliyorduk. Halit'e gelen haberler çok iyi değildi Bir başka Petrol kenti olan Raslanuf'da Kaddafi güçleri kalabalık bir savunma hattı oluşturmuştu ve hava saldırıları muhaliflerin işini zorlaştırıyordu. Yol boyunca yayınları cepheden yapmayı ve Raslanuf ele geçirilirse direnişçiler ile birlikte şehre girmeyi planlamıştık. Ancak Halit'in anlattıklarına göre Raslanuf'u almak kolay olmayacaktı. Belki savaş2-3 gün sürebilirdi. Muhaliflerin ağır silahlarının ve tecrübelerinin olmamasıilerlemeyi güçleştiriyordu hatta iddialara göre Kaddafinin donanımlı ordusu Trablus'tan yola çıkmak üzereydi. Muhalifler orduyu Mızrata'da karşılamak istiyordu ancak imkansızlıklar buna izin vermiyordu. Raslanuf önlerine vardığımızda durumun ciddiyeti ortadaydı. Sık sık düzenlenen hava saldırılarıçöl ortasındaki muhaliflere zor anlar yaşatıyor, savaş uçaklarının bıraktığıbombalar ortalığı toza boğuyor uçak savar sesleri kulakları sağır ediyordu. Breaga'da yaşanan savaştan çok daha fazlası vardı burada. Ambulanslar yaralananları taşıyor, yakınlarımıza havan topları düşüyordu. Ancak tüm bu kargaşaya rağmen cephe hattında kalmakta kararlıydık.


Havanın kararmaya başlaması ile birlikte saldırılarda durulmuştu. Ne muhalifler bir adım ilerleyebilmiş ne de Kaddafi güçleri bir üstünlük kazanmıştı. Her iki tarafın kaybı da çoktu. Aniden bastıran Kum fırtınası akan kanın durmasında yardımcı oldu. Çöl ortasında yüzlerce insan var ama tek ses yoktu. Ve biz Brega'ya geri dönüyorduk. Raslanuf'a girmek ertesi güne kalmıştı.

Bir hafta gel-git ile geçti. Muhaliflerin kenti almak için başlattığı saldırılar güçlü savunmalar ile engellenmişti. Ancak Kaddafi jetlerinin bombardımanı çöl ortasında açık hedef alan silahlı gruplarıyıldırmaya yetmedi. 10 Mart perşembe sabahı petrol'un Akdeniz ile buluşturulduğu kent Raslanuf tamamen muhaliflerin eline geçmişti. Olup bitene çok yakından şahit olsak da Kent girişindeki binlerce boş kovan ve evlerin üzerlerinde tüten duman çatışmaların şiddetini bir kez daha hatırlatıyordu bize. Keskin nişancı korkusu ile eğilerek sadece duvar diplerinden yürüdüğümüz kentte hastaneye girip çıkan ambulansları saymak mümkün değildi. Raslunaf'tan bir sonraki kasaba Bin Cevvat çok daha kanlı çatışmalara sahne oluyordu ve açıkçası biz o cehennemin içerisine girmek istemiyorduk. Hastane önünde beklememizin nedeni ise korkularımızı iki katına çıkarıyordu çünkü önceki gece iki gazeteci vurularak öldürülmüştü. Kaddafi'nin gözümüzü korkutmak için gazetecileri hedef aldığı dedikoduları kulaktan kulağa yayılıyor ve bir çok meslektaşımızı Cephe hattından ayrılarak Bindazi’ye dönüyordu. Trablus'da bulunan arkadaşım Mehmet Akif'in bir hafta önce anlattıkları yavaş yavaşanlaşılmaya başlamıştı. Düzenli bir ordu adım adım üzerimize geliyordu ve ben geri çekilmemekte kararlıydım çünkü muhaliflerin azimli mücadelesinin zafer ile sonuçlanacağına inanıyordum. Savaşçıların bir çoğu ölümü özgürlük olarak görüyordu ve cephede olmalarının tek sebebi de buydu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder